30 Mayıs 2012 Çarşamba

Dünyaya Nizâm Verenler - Yavuz Sultan Selim Han

Blogumda notlarını/alıntılarını paylaştığım ilk kitap, Kemal Arkun’un Akademisyen Yayınevi’nden çıkmış olan Yavuz Sultan Selim Han adlı eseridir. Şu anda hala kitabı bitirebilmiş değilim, aşağıda sizlere sunduğum alıntılar sadece 31. sayfaya kadar yapmış olduğum alıntılardır. Açıkçası kitap uzun zamandır elimde kaldı, ama bu kitabın sürükleyici olmamasından kaynaklanan bir durum değil, çünkü gayet akıcı okunan bir eser.  Fakat şahsi işlerimin yoğunluğundan hala kitabı tam manasıyla bitirebildim diyemem. Kitabın sonlarına büyük bir heyecanla yaklaşsam da not almak amacıyla kitabı tekrar gözden geçirmeyi düşünüyorum (Bunların hepsi sizler için sevgili okuyucular J).

Kemal Arkun tüm Osmanlı Sultanlarının hayatlarını aynı yayınevinden set halinde, kurgu roman şeklinde, genellikle tarihin özüne sadık kalarak yazmış. Bu seriden daha önce de Osman Gazi’yi okumuştum onu da çok beğenmiştim. Yazar, Osmanlı Sultanlarının salt hayatını yazmak yerine tarihi roman türünde, kurgu yapmış. Romanın içeriğine de kahramanların ağızlarından, bir hayli dini ve tasavvufi bilgi sığdırdığını gözlemlemekteyiz. Fakat arada kurgu yaparken o zamanın tarihi gerçekliğine uymayan, Osmanlı’nın anlatılan dönemlerine göre, yakın tarihimize ait “atom bombası, uçak(tayyare), komünizm vb.” gibi ifadelerin de kitaptaki karakterlerin sohbetlerinde kullanılması gözden kaçmamakta. Bu örnekleri not almadığım için de şu anda tam olarak hatırlayamıyorum, ama çok göze batan yerler vardı. İleriki paylaşımlarımda eğer vakit bulabilirsem bu konuyla ilgili de yazabilirim. Şimdilik sizleri “Dünyaya Nizâm Verenler- Yavuz Sultan Selim Han adlı kitabın ilk 31 sayfasından alıntıladığım kısımlarla başbaşa bırakıyorum. (Tarihi roman türünde eser okumayı sevenlere Kemal Arkun’un bu çalışmalarını okumayı tavsiye ederim.) Diğer paylaşımlarımızda görüşmek ümidiyle.  (Not: Kitabın tamamı bittiğinde, kalan alıntılarla, kitap hakkındaki genel değerlendirmeler de paylaşılacaktır.)

·         Geceleri üç veya dört saatten fazla uyumaz, vaktini ilim öğrenmekle geçirirdi. Müsait olduğu her zamanda ilim öğrenmeye gayret etti. Binlerce cilt kitap okudu. Okumaya o kadar meraklı idi ki, savaşa gidiş ve dönüşlerinde bile yanında kitap bulundurur, müsait olduğu her fırsatta okurdu.



·         “Osmanlı sultanları arasında; tefsir, hadis, fıkıh, edebiyat gibi zâhir ve bâtın ilimlerinde en yüksek olanı Yavuz Sultan Selim Han’dır.” diyen alimler pek çoktur.



·         Süse ve gösterişe hiç önem vermedi. Her zaman sadeliği sever ve sade giyinirdi. Bir defasında oğlu Şehzade Süleyman huzuruna çok süslü bir elbise ile girdiği zaman “Süleyman annen ne giysin?” diyerek sitem etmişti. Mısır seferinde iken kendi askerinin demir, Memlukluların ise ziynet (altın,gümüş) ile süslü olduğunu görünce de hayret etmişti.



·         İstişaresiz iş görmezdi.



·         İbn-i Kemal Paşa’ya alimlerin çamuru ile iftihar ettiğini ve kaftanının bu sebeple mezarının üstüne örtülmesini vasiyet etmişti. Alimler gibi devlet adamlarının da kadrini bilirdi. Ridaniye Meydan Savaşı’nda şehit olanlar arasında Sinan Paşa’yı görünce; “Mısır fetholdu, ama Sinan gitti!” diyerek çok üzülmüştür.



·         Dünyanın iki cihangire yetecek kadar geniş olmadığını söyleyen Sultan Selim’in ömrünün dünya fethine vefa etmeyeceği endişesini taşıdığı rivayet edilmektedir.



·         Bütün işlerini Allah-u Teâlâ’nın rızası için yapardı. Onun rızası olmayan bir işe kat’iyen karar verip yapmazdı. Dünyalık olan mala, mülke ve rütbeye değer vermez, en büyük saadetin “Bir evliyaya talebe olup, hizmet etmek” olduğunu bildirirdi. Bir defasında:



“Padişâh-ı âlem olmak

  Bir kuru kavga imiş

  Bir veliye kul olmak

  Cümleden âlâ imiş.” buyurdu.



·         Cenâb-ı Hakk’ın ismini bütün dünyaya yayma davasında bulunan Sultan Selim, kendisini Rodos seferine teşvik edenlere: “Biz bütün Efrencin (Avrupa) fethine hazırlanmakta iken siz himmetimi küçük bir adanın fethine hasretmek istiyorsunuz.” cevabını vermiştir.



·         Vefat ettiğinde elli yaşında idi. Osmanlı Devleti’nin sınırlarını iki buçuk mislinden fazla genişletti. Babasından devraldığı 2.373.000 kilometrekare ülke topraklarını; 1.702.000 kilometrekaresi Avrupa’da, 1.905.000 kilometrekaresi Asya’da, 2.250.000 kilometrekaresi Afrika’da olmak üzere 6.567.000 kilometrekareye çıkardı.



·         Şehzadeliği ve sultanlığı zamanlarında at üstünden inmemiştir. Ömrünün çok az bir kısmını İstanbul’da sarayında çok mütevazi bir şekilde geçirmiştir. Kendisine ve ailesine zorunlu olduğu kadar zaman ayırmıştır. Ömrünü küçük yaşlardan beri vatanı ve milleti için harcamıştır.



·         Bu büyük padişahın başardığı birçok hadiseye 21. asrın bilim dünyası açıklık getirememektedir. Bunların başında o asrın en büyük kara ordusunu, hiçbir cihangirin geçmeyi başaramadığı Sina Çölü’nü sağ salim geçirmesi ve akabinde de çok büyük bir zafer kazanmasıdır. 2. Dünya Savaşı’nda Sina Çölü’nü geçebilmek için Volkswagen susuz motorlarını üreten, bunlarla da geçmeyi başaramayan Hitler de Yavuz Sultan Selim gibi bir cihangire hayranlığını gizleyememiştir.



·         Hadis-i Şerif meâli; “Çocukken öğretilen şey, taş üzerine kazınan nakış gibidir, kalıcıdır. Yaşlandıktan sonra öğrenmeye kalkması ise, su üzerine yazı yazmaya benzer.” (Hatip Bağdadi)



·         Çocuklar altı yaşına kadar, kişilik özelliklerini ailesinden alırlar. Bu sebeple ailenin düzenli olması çok önemlidir. Zaten aile hayatının düzenli olması, çocukların şahsiyetli ve güzel karakterli olarak yetişmesini sağlar.



·         “Heleke’l müsevvifun” hadis-i şerifi “Sonra yaparım diyenler helâk oldular” (Hayırlı işlerinizi hemen yapın. Yarına bırakmayın) demektir.



·         Terbiyenin, eğitimin gayesi iyi bir insan yetiştirmek ve bu insanı cemiyete faydalı hale getirmektir.



·         Tahrim suresi 6. Ayet-i Kerimesinde “Kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz” buyrulmaktadır.



·         O’NDAN KORKAN (HAKKIYLA) ALİMLERDİR…
      Hz. Ayşe validemiz buyurdu ki : “Hz. Ebubekir, Kur’an-ı Kerim okuduğu vakit gözyaşlarını tutamazdı. Resul-i Ekrem(s.a.v.) ölüm döşeğine yattığı vakit Hz. Ebubekir’e namaz kıldırmasını emretmişti. Ben “Ya Resullullah! Babam çok yufka yüreklidir, sizin mihrabınıza geçecek olursa, cemaat onun ağlamasından başka bir şey duymaz” dedim.



·         Hz. Osman da çok ağlardı. Abdullah Bin Ömer “Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabb’inin rahmetini dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur mu?” ayet-i kerimesinden maksadın Hazreti Osman olduğunu söyler.