Blogumda notlarını/alıntılarını
paylaştığım ilk kitap, Kemal Arkun’un Akademisyen Yayınevi’nden çıkmış olan Yavuz
Sultan Selim Han adlı eseridir. Şu anda hala kitabı bitirebilmiş değilim,
aşağıda sizlere sunduğum alıntılar sadece 31. sayfaya kadar yapmış olduğum
alıntılardır. Açıkçası kitap uzun zamandır elimde kaldı, ama bu kitabın
sürükleyici olmamasından kaynaklanan bir durum değil, çünkü gayet akıcı okunan
bir eser. Fakat şahsi işlerimin
yoğunluğundan hala kitabı tam manasıyla bitirebildim diyemem. Kitabın sonlarına
büyük bir heyecanla yaklaşsam da not almak amacıyla kitabı tekrar gözden
geçirmeyi düşünüyorum (Bunların hepsi sizler için sevgili okuyucular J).
Kemal Arkun
tüm Osmanlı Sultanlarının hayatlarını aynı yayınevinden set halinde, kurgu
roman şeklinde, genellikle tarihin özüne sadık kalarak yazmış. Bu seriden daha önce de
Osman Gazi’yi okumuştum onu da çok beğenmiştim. Yazar, Osmanlı Sultanlarının
salt hayatını yazmak yerine tarihi roman türünde, kurgu yapmış. Romanın
içeriğine de kahramanların ağızlarından, bir hayli dini ve tasavvufi bilgi
sığdırdığını gözlemlemekteyiz. Fakat arada kurgu yaparken o zamanın tarihi
gerçekliğine uymayan, Osmanlı’nın anlatılan dönemlerine göre, yakın tarihimize
ait “atom bombası, uçak(tayyare), komünizm vb.” gibi ifadelerin de kitaptaki
karakterlerin sohbetlerinde kullanılması gözden kaçmamakta. Bu örnekleri not
almadığım için de şu anda tam olarak hatırlayamıyorum, ama çok göze batan
yerler vardı. İleriki paylaşımlarımda eğer vakit bulabilirsem bu konuyla
ilgili de yazabilirim. Şimdilik sizleri “Dünyaya
Nizâm Verenler- Yavuz Sultan Selim Han”
adlı kitabın ilk 31 sayfasından alıntıladığım kısımlarla başbaşa bırakıyorum.
(Tarihi roman türünde eser okumayı sevenlere Kemal Arkun’un bu çalışmalarını
okumayı tavsiye ederim.) Diğer paylaşımlarımızda görüşmek ümidiyle. (Not: Kitabın tamamı bittiğinde, kalan
alıntılarla, kitap hakkındaki genel değerlendirmeler de paylaşılacaktır.)
·
Geceleri üç veya dört saatten fazla uyumaz,
vaktini ilim öğrenmekle geçirirdi. Müsait olduğu her zamanda ilim öğrenmeye
gayret etti. Binlerce cilt kitap okudu. Okumaya o kadar meraklı idi ki, savaşa
gidiş ve dönüşlerinde bile yanında kitap bulundurur, müsait olduğu her fırsatta
okurdu.
·
“Osmanlı sultanları arasında; tefsir, hadis, fıkıh,
edebiyat gibi zâhir ve bâtın ilimlerinde en yüksek olanı Yavuz Sultan Selim Han’dır.”
diyen alimler pek çoktur.
·
Süse ve gösterişe hiç önem vermedi. Her zaman
sadeliği sever ve sade giyinirdi. Bir defasında oğlu Şehzade Süleyman huzuruna
çok süslü bir elbise ile girdiği zaman “Süleyman annen ne giysin?” diyerek
sitem etmişti. Mısır seferinde iken kendi askerinin demir, Memlukluların ise
ziynet (altın,gümüş) ile süslü olduğunu görünce de hayret etmişti.
·
İstişaresiz iş görmezdi.
·
İbn-i Kemal Paşa’ya alimlerin çamuru ile iftihar
ettiğini ve kaftanının bu sebeple mezarının üstüne örtülmesini vasiyet etmişti.
Alimler gibi devlet adamlarının da kadrini bilirdi. Ridaniye Meydan Savaşı’nda
şehit olanlar arasında Sinan Paşa’yı görünce; “Mısır fetholdu, ama Sinan gitti!”
diyerek çok üzülmüştür.
·
Dünyanın iki cihangire yetecek kadar geniş
olmadığını söyleyen Sultan Selim’in ömrünün dünya fethine vefa etmeyeceği
endişesini taşıdığı rivayet edilmektedir.
·
Bütün işlerini Allah-u Teâlâ’nın rızası için
yapardı. Onun rızası olmayan bir işe kat’iyen karar verip yapmazdı. Dünyalık olan
mala, mülke ve rütbeye değer vermez, en büyük saadetin “Bir evliyaya talebe
olup, hizmet etmek” olduğunu bildirirdi. Bir defasında:
“Padişâh-ı âlem
olmak
Bir kuru kavga imiş
Bir veliye kul olmak
Cümleden âlâ imiş.” buyurdu.
·
Cenâb-ı Hakk’ın ismini bütün dünyaya yayma
davasında bulunan Sultan Selim, kendisini Rodos seferine teşvik edenlere: “Biz
bütün Efrencin (Avrupa) fethine hazırlanmakta iken siz himmetimi küçük bir
adanın fethine hasretmek istiyorsunuz.” cevabını vermiştir.
·
Vefat ettiğinde elli yaşında idi. Osmanlı Devleti’nin
sınırlarını iki buçuk mislinden fazla genişletti. Babasından devraldığı
2.373.000 kilometrekare ülke topraklarını; 1.702.000 kilometrekaresi Avrupa’da,
1.905.000 kilometrekaresi Asya’da, 2.250.000 kilometrekaresi Afrika’da olmak
üzere 6.567.000 kilometrekareye çıkardı.
·
Şehzadeliği ve sultanlığı zamanlarında at
üstünden inmemiştir. Ömrünün çok az bir kısmını İstanbul’da sarayında çok
mütevazi bir şekilde geçirmiştir. Kendisine ve ailesine zorunlu olduğu kadar
zaman ayırmıştır. Ömrünü küçük yaşlardan beri vatanı ve milleti için
harcamıştır.
·
Bu büyük padişahın başardığı birçok hadiseye 21.
asrın bilim dünyası açıklık getirememektedir. Bunların başında o asrın en büyük
kara ordusunu, hiçbir cihangirin geçmeyi başaramadığı Sina Çölü’nü sağ salim
geçirmesi ve akabinde de çok büyük bir zafer kazanmasıdır. 2. Dünya Savaşı’nda
Sina Çölü’nü geçebilmek için Volkswagen susuz motorlarını üreten, bunlarla da
geçmeyi başaramayan Hitler de Yavuz Sultan Selim gibi bir cihangire
hayranlığını gizleyememiştir.
·
Hadis-i Şerif meâli; “Çocukken öğretilen şey,
taş üzerine kazınan nakış gibidir, kalıcıdır. Yaşlandıktan sonra öğrenmeye
kalkması ise, su üzerine yazı yazmaya benzer.” (Hatip Bağdadi)
·
Çocuklar altı yaşına kadar, kişilik
özelliklerini ailesinden alırlar. Bu sebeple ailenin düzenli olması çok
önemlidir. Zaten aile hayatının düzenli olması, çocukların şahsiyetli ve güzel
karakterli olarak yetişmesini sağlar.
·
“Heleke’l müsevvifun” hadis-i şerifi “Sonra
yaparım diyenler helâk oldular” (Hayırlı işlerinizi hemen yapın. Yarına bırakmayın)
demektir.
·
Terbiyenin, eğitimin gayesi iyi bir insan
yetiştirmek ve bu insanı cemiyete faydalı hale getirmektir.
·
Tahrim suresi 6. Ayet-i Kerimesinde “Kendinizi,
evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz” buyrulmaktadır.
·
O’NDAN KORKAN (HAKKIYLA) ALİMLERDİR…
Hz. Ayşe validemiz buyurdu ki : “Hz. Ebubekir, Kur’an-ı Kerim okuduğu vakit gözyaşlarını tutamazdı. Resul-i Ekrem(s.a.v.) ölüm döşeğine yattığı vakit Hz. Ebubekir’e namaz kıldırmasını emretmişti. Ben “Ya Resullullah! Babam çok yufka yüreklidir, sizin mihrabınıza geçecek olursa, cemaat onun ağlamasından başka bir şey duymaz” dedim.
Hz. Ayşe validemiz buyurdu ki : “Hz. Ebubekir, Kur’an-ı Kerim okuduğu vakit gözyaşlarını tutamazdı. Resul-i Ekrem(s.a.v.) ölüm döşeğine yattığı vakit Hz. Ebubekir’e namaz kıldırmasını emretmişti. Ben “Ya Resullullah! Babam çok yufka yüreklidir, sizin mihrabınıza geçecek olursa, cemaat onun ağlamasından başka bir şey duymaz” dedim.
·
Hz. Osman da çok ağlardı. Abdullah Bin Ömer “Geceleyin
secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabb’inin
rahmetini dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur mu?” ayet-i kerimesinden
maksadın Hazreti Osman olduğunu söyler.